GÜNDEM – ARŞİV

Yardım çeklerini yakınlarına dağıtmış!

Arınç’tan şok suçlamalar…

AKtroller birbirine girdi..

Apple Glass üretimi için hazırlıklar başladı

Haddini bil!

T24 Yazarı Mehmet Y. Yılmaz




 

Müjdat Gezen, Cumhurbaşkanı’na “Haddini bil” dediği için, polis refakatinde savcılığa götürüldü ve mahkeme tarafından ‘yurt dışına çıkma yasağı ve haftada bir kez karakolda imza atması koşuluyla’ serbest bırakıldı.
Bu bizim hukukumuzda tutuklamanın alternatifi olan bir uygulama. Daha iddianame yazılacak ve yargılama yapılacak.
Demek ki Gezen’in “Haddini bil” demesi savcılarımıza göre bir hakaret ifadesi.
Bence hakaret sayılmaz.
Bu deyimi cümle içinde kullanırsak, daha iyi anlaşılabilir diye düşündüm.
Ama tembel bir tabiata sahip olduğum için cümleleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarından aldım. Şimdi kim uğraşacak, yeni cümleler kurmak için, hazır en yetkili ağız tarafından kurulmuşları varken?
Buyurun, birlikte okuyalım ve savcılarımız da karar versin: Birisine “Haddini bil” demek hakaret sayılmalı mı, sayılmamalı mı?


“Erdoğan’ın kandırıldığı falan yok, Fethullah Gülen ile uzlaşmaya çalıştı”

“Fetullahçı çetenin, günün birinde yönetime talip olabileceğini biliyordu”

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın “Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin” ifadesiyle ilgili olarak “Cumhurbaşkanı, Fetullahçılar tarafından kandırıldığını söylüyor ama aslında ortada bir kandırılma filan da yoktu” dedi.

Neden aslında çok açık: Erdoğan, son ana kadar Fetullah Gülen ile bir uzlaşma arayışı içinde oldu” diyen Yılmaz, “Fetullahçı çetenin devleti işgal ettiğini, günün birinde bu gücü kullanarak yönetime de talip olabileceğini biliyordu. Ama o hukuki yollarla bu çeteyle savaşmak yerine önce uzlaşma olanaklarını aradı” ifadesini kullandı.

Sorumsuz başkanlık sistemi

Mehmet Y.YILMAZ

Mehmet Y.YILMAZ

“ORDUNUN yeniden yapılandırılması kapsamında Genelkurmay Başkanı’nın doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlanacağından söz ediliyor.” 

Aynı şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı sadece dış istihbaratı yürütmek üzere Cumhurbaşkanı’na bağlanacakmış.,

Diyanet İşleri Başkanı da “Hani bana, hani bana” diyor, o da Genelkurmay ile birlikte Cumhurbaşkanı’na bağlanmak istiyor.

Belli ki Başbakan’ın “düşük profilli” olması Başkan’ın hoşuna gitmemiş, ille de “yüksek profilli” bir amir istiyor.

İktidar partisinde, Cumhurbaşkanı’nın herhangi bir isteğinin tartışılmaksızın emir kabul edildiği bir gerçek.

Belli ki bu talepler Cumhurbaşkanı’ndan geliyor, ama kimse ona üzerine yemin ettiği Anayasa’yı hatırlatma cesaretini kendisinde bulamıyor.

Pişkinlik, gerçeği değiştirmiyor

Mehmet Y.Yılmaz

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, hapisteki gazeteciler için şöyle konuştu: “Silahla soygun yapıp, adam öldürenleri ne olur Türkiye’nin önüne gazeteci olarak getirmeyin.”

Bakan Ergin, Uluslararası Gazeteciler Komitesi’nin Türkiye’de 49 tutuklu gazeteci bulunduğuna ilişkin açıklamasını da şöyle değerlendirdi:

Ekimde 76 demişlerdi, 49’a indirdiler. Ben buradan ilan ediyorum, bu liste de inecektir. Bu liste içinde banka soyan, adam öldüren, gasp yapanlar da var.

Üzülerek söylemem gerekiyor ki Bakan Bey demagoji yapıyor. 

Meczuplara hedef mi gösteriyor?

Mehmet Y.Yılmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “İnovasyon Haftası” etkinliklerinin açılış töreninde, bir süredir ağzına sakız ettiği Muhteşem Yüzyıl dizisine verdi veriştirdi.

Önce “inovasyon” ne anlama geliyor, ona bir bakalım derim: İnovasyon, yeni fikirleri değer yaratan ürünlere dönüştürme işini tanımlamak için kullanılan bir kelime.

Yeni bir ürün yaratarak bunu ticarileştirmek ya da önemli ölçüde değiştirilerek yenilenmiş bir mal ya da hizmet üretmek anlamına geliyor.

Ve Başbakan, “inovasyon haftasında”, bu durumu teşvik etmek için neler yaptığını ya da yapacağını anlatmak yerine, bir televizyon dizisi ile uğraşıyor.

Herkesin her gün işlediği ‘suç’!

Mehmet Y.Yılmaz

FAZIL Say, Twitter’da yazdığı bir mesaj nedeniyle yargıç karşısına çıkacak.

“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla 1,5 yıla kadar hapis ile cezalandırılması isteniyor.
Fazıl Say’ın yazdığı şey Ömer Hayyam’a ait olduğu iddia edilen bir dörtlük. Onun mudur, ona mı mal edilmiştir, bilemiyorum, ayrıca bunun bir önemi de yok.
“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama suçu”, bu topraklarda her gün işleniyor.
Ve bu bir suç ise “suç” hiçbir şekilde takip de edilmiyor.

Başbakan’ın bilinçaltı ve bilinçüstü

Mehmet Y.Yılmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, kürtajın cinayet anlamına geldiğini söylerken “Her kürtaj bir Uludere’dir” de dedi.

Öyle görünüyor ki Başbakan da esasen Uludere’de yaşanan “operasyon hatasının” cinayet ile eşdeğer olduğunu görüyor, düşünüyor ama bunu bir türlü söyleyemiyor. Bilinçaltı, gündemi değiştireyim derken onu yine alıp “Uludere = Cinayet” noktasına getiriyor.

Normal şartlar altında, bu sadece basit bir operasyon hatası olsaydı nelerin olacağını tahmin edebiliriz: Hava Kuvvetleri’nde bir-iki general görevden alınır, haklarında soruşturma açılır ve soluğu mahkemede alırlardı.

Bugünkü hükümetin askerler ile ilgili genel tutumuna bakarak bunu söyleyebiliyorum.

Başbakan bu işi yanlış biliyor

Mehmet Y.Yılmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın doğum kontrolüne karşı olduğunu biliyorduk, şimdi öğrendik ki Başbakan “sezaryen doğumlara” da karşıymış!

“Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım ve bunların planlı yapıldığından, özellikle planlı yapıldığını biliyorum. Bunun, bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Bunun bir taraftan da kendilerine mali kaynak teşkil etmesi için atılan adımlar olduğunu biliyorum ve bununla bu ülkenin nüfusu bir yerde donduruluyor” diyor.

Başbakan’ın bu jinekolojik bilgiye nasıl ulaştığını bilmiyorum ama ben dün bazı jinekologlar ile konuştum, internette konuyla ilgili değişik sitelere bir göz attım, Başbakan bu konuyu yanlış biliyor gibi.

Bakan ‘cilasız teftişe’ çıkmalı

Mehmet Y.Yılmaz

ADALET Bakanı bir grup köşe yazarını davet etti ve Silivri Cezaevi’ni gezdirdi. Bakanı duyarlı davrandığı için kutluyorum. Sadece Silivri değil, diğer cezaevlerindeki yaşam koşullarının medeni olması, bir ülkenin ulaştığı genel medeniyet düzeyini gösterir çünkü.

Geziye katılan gazetecilerin izlenimlerinin büyük bölümünü okudum. Bakan’ın hafiften bir “bakın benim altın bir kafesim var” övünmesi içinde olduğunu sezdim ama bu benim çıkarımım, “böyledir” diye iddia edemem.

Yeni ‘dekoderimiz’ Hüseyin Çelik oldu

Mehmet Y.Yılmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın artık biraz dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Belli ki çok yoruldu, dili sürekli sürçüyor, söylediği sözlerin ertesi gün yeniden deşifre edilmesi gerekiyor.

Son “dekoder”imiz AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik.
Önce Başbakan’ın bir günde iki kez dili “sürçtü” ve Çelik çıkıp Başbakan’ın aslında ne demek istediğini hepimize bir kez daha anlattı. Başbakan “tek din” derken başka şey anlatmak istiyormuş, zaten kendisi de Çelik’ten sonra bunu açıkladı.
Başbakan önceki gün de 28 Şubat soruşturmasındaki “operasyon dalgalarının memleketi gerdiğini” söyledi. Herkes bu sözlerden Başbakan’ın 28 Şubat soruşturmasının böyle dallanıp, budaklanmasından rahatsız olduğunu zannetmişti ki “dekoder” devreye girdi.

SİTE İÇİ ARAMA

Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors

Intel Core i9-10900K hız aşırtma rekoru kırdı!

Soylu’nun sözlerine sert tepki

iPad Pro 2020 inceleme!